Sure kaç tanedir ?

Ilayda

New member
Sure Kaç Tane? Bir Sorunun Ötesinde…

Herkese merhaba! Bugün sizlere, çok basit bir soru gibi görünse de aslında hayatımıza derin izler bırakabilen bir sorudan bahsetmek istiyorum: "Sure kaç tanedir?". Hani bazen öyle sorular vardır ya, göründüğünden çok daha derin ve anlamlıdır. Bu yazıda, bu soruyu bir hikaye üzerinden işlerken, erkeklerin ve kadınların soruna nasıl farklı bakabileceğini, nasıl tepki verebileceğini paylaşmak istiyorum. Gelin, bir hikayenin içinde kaybolalım ve biraz düşünelim.

Bir Adam ve Bir Kadın: İki Farklı Bakış Açısı

Öykümüzün kahramanları, Elif ve Ahmet. İki farklı dünya, iki farklı bakış açısı. Ahmet, her zaman çözüm odaklı, stratejik bir adamdı. Hayatına girmeden önce iş dünyasında başarılı bir kariyeri vardı. Her sorunu, her zorluğu adeta bir puzzle gibi çözmeye alışkındı. Elif ise tam tersi, duygusal ve empatik bir insandı. Herkesin duygularını önemseyen, insan ilişkilerinde derin bağlar kurmayı seven biriydi. Bu ikisi, bir gün karşılaştılar ve hayatları değişti.

İlk başta, sadece basit bir arkadaşlık gibi başladı her şey. Ama zamanla, Elif'in duygusal zekası ve Ahmet'in stratejik bakış açısı, birbirini tamamlayan bir hale geldi. Bir gün, kahvelerini içerken Elif birdenbire “Sure kaç tane?” diye sordu. Ahmet, bir an donakaldı. Elif, sorusunun anlamını fark etti ve ekledi: “Gerçekten sormak istediğim şey şu; hayatımızda kaç tane gerçekten değerli anımız var? Ne kadarını hatırlıyoruz, ne kadarını yaşıyoruz?”

Ahmet, her zamanki gibi bir çözüm odaklı yaklaşım sergileyerek, “Bu soruyu çözmek için bir strateji geliştirmemiz gerekebilir. Belki her anı değerlendiren bir liste yapmalıyız. Böylece en değerli anlarımızı daha net görebiliriz” dedi. Onun mantığında, her şeyin bir çözümü vardı. Duygulara ya da anlara çok takılmak yerine, somut bir çözüm önerisi getirmeyi tercih ediyordu.

Ahmet’in Stratejik Yaklaşımı: Anları Saymak, Zamanı Yönetmek

Ahmet, iş hayatında ne kadar başarılıysa, duygusal ilişkilerde de aynı başarıyı gösterme konusunda isteksizdi. Anı yaşamak, ona göre bir lüks gibi görünüyordu. O, her şeyin bir çözümü olduğunu biliyor ve her sorunun mantıklı bir şekilde üstesinden gelebileceğini düşünüyordu. Elif’in sorusunu bile bir “veri” olarak ele almıştı.

“Eğer anları sayarsak, her birini değerlendirebiliriz,” diyordu Ahmet. “Mesela; hafta sonları yürüyüş yapabiliriz, o anları listeleyip, geçmişteki hatırladıklarımızla kıyaslayabiliriz.” Onun için “süre” her zaman ölçülebilir ve kontrol edilebilirdi.

Ama Elif, Ahmet’in yaklaşımını biraz daha sorgulamaya başladı. “Süreyi saymak, onu anlamak mıdır gerçekten?” diye düşündü. Ahmet’in önerdiği listeleme ve sıralama yöntemi ona, anıların üzerini kapatan bir sistem gibi geliyordu. Oysa, anlar duygusal değeriyle yaşanmalıydı; her birinin tadı, hissi farklıydı.

Elif’in Duygusal Yaklaşımı: Anları Hissetmek, Zamanı Yaşamak

Elif’in bakış açısı çok farklıydı. O, anları saymak yerine hissetmeyi tercih ediyordu. Bir anın anlamı, ne kadar hatırlanıp hatırlanmasından çok, o an içinde ne kadar var olduğuyla ilgilidir. “Anı yaşamak, gerçekten var olmak demek” diyordu. Her anın değeri, onun hissettirdiklerinde saklıydı. “Sure kaç tane?” sorusu, onun için sadece bir soru değil, derin bir duygusal farkındalıktı.

Ahmet’in çözüm odaklı yaklaşımına rağmen, Elif bir adım geri attı ve sadece birlikte geçirdikleri zamanları izledi. Ahmet’in cevapsız kalmak zorunda olduğu anlar vardı. Çünkü Elif, sadece zamanın geçmesine değil, o zamanla ne kadar derin bağ kurduklarına, anın hissettirdiği duygulara odaklanıyordu.

Onun için, sayılabilecek "sure" sayısı, ilişkilerinin içindeki sıcaklıkla ölçülüyordu. “Birlikte geçirdiğimiz zamanlar, sadece sayılacak anlar değil, her biri birbirinden değerli duygusal izler bırakıyor. Bunu hissetmek, her şeyden önemli” dedi Elif.

Birlikte Zamanı Yaşamak: Çözüm Arayışında Birleşen Farklılıklar

Hikayemizin sonunda, Ahmet ve Elif’in birbirlerine çok farklı bakış açıları olsa da, bir noktada birleştiler. Her iki bakış açısı da doğruydu, ama birlikte olduklarında daha güçlüydüler. Ahmet, Elif’in yaklaşımının zamanın değerini anlamaya nasıl yardımcı olduğunu fark etti. Elif ise, Ahmet’in çözüm odaklı yaklaşımının, her duygusal anın bir yapıya kavuşmasına katkıda bulunduğunu gördü.

Elif ve Ahmet, birlikte geçirdikleri her anın değerini daha çok takdir etmeye başladılar. Ancak bu, sadece bir strateji veya bir liste yaparak mümkün olmadı. Duyguları hissetmek, zamanı yaşamak ve anın içinde kaybolmak, Elif’in öğrettiği bir şeydi. Ahmet ise, zamanı doğru yönetmenin ve her anı değerlendirebilmenin gerekliliğini öğrendi.

Sonuçta, "Sure Kaç Tanedir?"

Beni burada düşündüren sorular şunlar: "Gerçekten bir anı saymak mümkün mü? Yoksa duygularla yaşamak, daha derin bir anlama mı yol açar?" Ahmet ve Elif'in bakış açıları arasındaki farkı nasıl görüyorsunuz? Hayatta duygusal olarak anı yaşamak mı daha değerli, yoksa stratejik bir şekilde her anı değerlendirmek mi? Forumda sizlerin de bu konuda nasıl düşündüğünüzü merak ediyorum!