Beykozlu
New member
Türkiye besinde kendi kendine yeten ülkedir. Ayrıyeten Türkiye, tarımda net ihracatçı ülke pozisyonundadır ve tarım eserleri ihracatında her yıl sağladığı artışlarla dünyanın önde gelen ülkeleri içinde bulunmaktadır.
Ama biz Bakanlık olarak kırsalın bir daha ayağa kaldırılmasının, kırsalda üretimin canlandırılmasının ve artırılmasının yegâne yolunun kırsal kalkınmadan geçtiğini biliyoruz. Bunu da bir vizyon olarak ortaya koymuş durumdayız.
Tabii ki kırsalda bayanı ve genci tutamadığınız vakit, aileyi tutamıyorsunuz, aileyi tutamadığınızda da özlediğiniz, arzuladığınız üretim maksadınızı gerçekleştiremiyorsunuz.
Kırsala dönmek için de can atan büyükşehirlerde yaşayan epey de insanımız var. Biz bundan dolayı küçük aile işletmeciliğini teşvik ediyoruz. Milli Eğitim Bakanlığımızla bir arada kapanan köy okullarının bir daha açılması ve buraların kırsal için toplumsallaşma merkezi haline gelmesi konusunda çalışmalarımız süratle devam etmektedir. bu biçimdelikle de kırsala dönüşün hızlanacağını düşünüyoruz.
Kadınlarımızı kırsalda tutmak için gerek Aile ve Toplumsal Hizmetler gerekse Çalışma ve Toplumsal Güvenlik bakanlıklarımızla da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bilhassa bayanın toplumsal teminata sahip olması ismine atılacak adımları tartışıyoruz.
Jeotermal kaynakları seracılıkta daha aktif kullanacağız. Ülkemiz jeotermal kaynakta dünyada yedinci, Avrupa’da birinci sırada. Mevcut durumda ülke genelinde 30 bin dekar alanda jeotermal kaynak ile ısıtılabilecek sera kapasitemiz mevcut. Fakat hala 5 bin dekar jeotermal seramız bulunmakta. Biz bu kapasitemizi, büyükşehirlerimizde ve bunların yakın bölgelerinde harekete geçireceğiz.
EKİLMEYEN ARAZİ KALMASIN
“Ekilmeyen alan kalmasın” düsturuyla yola çıktık. Buna ait de mülkiyet hakkıyla kullanım hakkını birbirinden ayıran bir mevzuatı milletvekillerimiz aracılığı ile Meclisimize sunacağız. Bakanlık olarak, 1 yıldan fazla bu üretimi yapmayanlara, mağdur olmasınlar diye kira bedeli ödeyerek bu alanların kazanılmasını sağlayacağız. Bu alanların boş kalmasına asla müsaade edemeyiz.
Desteklemelerin karmaşıklığı, vilayet ve ilçe müdürlüklerimizdeki ziraat, besin, su eserleri mühendislerimizi ve veteriner doktorlarımızı çok meşgul etmektedir. Bu niçinle bu teknik çalışanımız arzuladığımız seviyede çiftçilerin tarlasına, ahırına gidemiyorlar.
Biz şu an onun eksikliğini hissediyoruz. Bu benim Meclis’te milletvekilliği ve Tarım Orman ve Köyişleri Komitesi Başkanlığı dönemimden kalan bir hasretim. Bir meslek insanı olarak bizim meslektaşlarımızın, üreticimizin çabucak yanı başında olmasını, onlara tabiri yerindeyse her dakika, her saniye yardımcı olmalarını yürekten istiyoruz. Bunu başardığımız gün, tarımımız bir tık üste taşınmış olacak.
Türkiye’nin kendi coğrafyası dikkate alınarak bunların artırılması gerekir. Biz kendimizi Almanya yahut Kuzey Avrupa ülkeleriyle mukayese edemeyiz. O ülkelerin aldığı yağışlar ve sahip olduğu ekolojik varlıklarla kendimizinkileri bir tutamayız.
Bu coğrafya küçükbaşın coğrafyasıdır. Biz küçükbaşı öne çıkarmalı ve yaygınlaşmasını sağlamalıyız. Çabamız bu taraftadır. Büyükbaşı desteklerken, küçükbaşın dezavantajlı hale gelmesini önlemeyi ve ikisi içinde istikrar sağlamayı amaçlıyoruz. Üstelik global ısınma ve iklim değişikliği niçiniyle dünya karbon ayak izini de dikkate alarak büyükbaş hayvancılığı yerine küçükbaş üzerinde ağırlaşmaktadır. İnşallah kısa müddette ülkemizde gerek bitkisel, gerekse hayvansal üretim faaliyetlerinde kontratlı üretimi bir mevzuata kavuşturacağız. Bu bizim Tarım Kanunumuzun 13. hususunda aslında atıfta bulunulan bir konudur.
Burada birtakım takviyeleri bu cins kontratlı üretimi yapanlara bir ölçü daha yüksek tutup kontratlı üretimi cazip hale getirme dileğindeyiz. tekrar söz ediyorum, bu bizim için şayet olmazsa olmaz bir kuraldır.
Unutmayalım ki kontratlı üretim hem de da ülkemizin gereksinimi olan mamüllerin gereksinim ölçüsü kadar üretilmesine imkan sağlayacak ve arz fazlası eser üretilmemiş olacaktır.
DESTEKLERİ SADELEŞTİRİYORUZ
Bakanlık olarak hala 65 kalem esere takviye veriyoruz. çok karmaşık, benim bile zorlandığım bir mevzuat var. Biz buraları da sadeleştireceğiz. Kolay ve anlaşılabilir hale dönüştüreceğiz.
Tarım Kanunu’nun 19. hususu mucibince, üreticinin pazarda görmek istediği fiyatın altında bir pazar fiyatı oluşur ise ortadaki fark ne ise biz bunu ödemeyi taahhüt ediyoruz. Bunun üzerinden stratejik eserlerle ilgili fark ödemesini gerçekleştireceğiz, 2023’te başlayacak. çabucak hemen belirlemediğimiz bir pilot kentimizde başlayacak. Bütün stratejik eserlere bunları uygulayacağız.
TARIMDA SİGORTA
Tarımda sigorta, kıymet verdiğimiz bir öbür alandır. 2006 yılında hayata geçirdiğimiz Devlet Dayanaklı Tarım Sigortaları uygulaması tarım dalında bir milattır.
Atatürk vaktinde çalışması başlatılan fakat gerçekleştirilemeyen bu uygulamayla Türk çiftçisinin 65 yıllık düşünü gerçeğe dönüştürdük. bu biçimdelikle üreticilerimiz sahipsiz ve çaresiz kalmaktan kurtuldu.
beraberinde bu kıymetli bir güvenlik ve motivasyon kaynağı olmuştur.
Üreticimizin akıl ve alın terinin karşılığını alması yolunda Gelir Muhafaza Sigortası uygulamasını hayata geçirdik.
Gelir Muhafaza Sigortası’nda hedef, üretici gelirini istikrara kavuşturarak üretimde sürdürülebilirliği sağlamaktır.
Gelir Muhafaza Sigortası, pilot proje olarak 2021 üretim döneminde; Konya’nın Cihanbeyli, Kadınhanı ve Karatay ilçelerinde buğday üreten çiftçiler için uygulanmaya başlamıştır. 2022 üretim döneminde Konya’nın tamamında, 2023 üretim döneminde ise tüm Türkiye’de uygulanacaktır.
SU ESERLERİ POLİTİKAMIZ
Bakanlığımızın su eserleri siyasetlerinin ana maksadı; deniz ve iç sularımızdaki su eserleri kaynaklarını koruyarak sürdürülebilir işletilmesini sağlamaktır. Artık şunu epey düzgün biliyoruz: Doğal kaynaklar sonsuz değildir. Bu kaynaklar, gelecek jenerasyonlara aktaracağımız birer emanettir.
Dünyada, avcılık yoluyla elde edilen su mamüllerinde hudut noktasına ulaşılmıştır. Kabul goren yaklaşım ise avcılık yoluyla üretimi artırmaktan çok, sabit bir seyirde devamlılığını sağlamaktır.
Bu niçinle de, su eserleri avcılığında dünya genelinde sıkı muhafaza önlemleri getirilmekte ve uygulanmaktadır.
Hükümet ve Bakanlık olarak biz de politikalarımızı buna nazaran belirliyor ve uyguluyoruz. Su eserleri avcılığı ve yetiştiriciliğiyle ilgili bu uygulamaların ve verilen takviyelerin olumlu tesir ve yansımalarını görüyoruz. Bundan da memnunluk duyuyoruz.
Denizlerimizde 550, iç sularımızda 380’e yakın balık çeşidi yaşamakta ve bunlardan 100’ünün ticari avcılığı yapılmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın üç yıl evvel su eserleri avcılık dönem açılında vermiş olduğu muştuyla 49 yıl ortadan daha sonra güncellenen Su Eserleri Kanunu, su eserleri çeşitlerimizin korunması ve sürdürülebilir olarak işletilmesi açısından bir milattır. Kanun değişikliği vasıtasıyla balıkçılık idaremiz daha faal hale getirilmiştir.
Helalinden ekmeğini kazanan dürüst balıkçılarımızın haklarını korumak ismine kıymetli bir adım atılmıştır. Yapılan bu uygulamaların olumlu tesirlerini Kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği birinci yıldan itibaren görmeye başladık.
20 yıl ortadan daha sonra birinci defa uskumru, orkinos ve kılıç Marmara’da görülmeye hatta av vermeye başlamıştır.
ÇİFTÇİMİZE GÜVENİYORUZ
Bize emanet edilen Cumhuriyetimizi, 20 yıl ortasında getirmiş olduğumuz noktadan epeyce daha ileriye taşıyacak bir müddetcin ortasındayız. Kendimize olduğu kadar, bu noktada çiftçimize, yetiştiricilerimize ve girişimcilerimize güveniyoruz. Lafla değil, yaptığımız icraatlarla Türkiye’yi daima bir arada 21. yüzyılın hayli daha parlayan yıldızı ve global oyuncusu haline getireceğimize yürekten inanıyorum.
Ama biz Bakanlık olarak kırsalın bir daha ayağa kaldırılmasının, kırsalda üretimin canlandırılmasının ve artırılmasının yegâne yolunun kırsal kalkınmadan geçtiğini biliyoruz. Bunu da bir vizyon olarak ortaya koymuş durumdayız.
Tabii ki kırsalda bayanı ve genci tutamadığınız vakit, aileyi tutamıyorsunuz, aileyi tutamadığınızda da özlediğiniz, arzuladığınız üretim maksadınızı gerçekleştiremiyorsunuz.
Kırsala dönmek için de can atan büyükşehirlerde yaşayan epey de insanımız var. Biz bundan dolayı küçük aile işletmeciliğini teşvik ediyoruz. Milli Eğitim Bakanlığımızla bir arada kapanan köy okullarının bir daha açılması ve buraların kırsal için toplumsallaşma merkezi haline gelmesi konusunda çalışmalarımız süratle devam etmektedir. bu biçimdelikle de kırsala dönüşün hızlanacağını düşünüyoruz.
Kadınlarımızı kırsalda tutmak için gerek Aile ve Toplumsal Hizmetler gerekse Çalışma ve Toplumsal Güvenlik bakanlıklarımızla da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bilhassa bayanın toplumsal teminata sahip olması ismine atılacak adımları tartışıyoruz.
Jeotermal kaynakları seracılıkta daha aktif kullanacağız. Ülkemiz jeotermal kaynakta dünyada yedinci, Avrupa’da birinci sırada. Mevcut durumda ülke genelinde 30 bin dekar alanda jeotermal kaynak ile ısıtılabilecek sera kapasitemiz mevcut. Fakat hala 5 bin dekar jeotermal seramız bulunmakta. Biz bu kapasitemizi, büyükşehirlerimizde ve bunların yakın bölgelerinde harekete geçireceğiz.
EKİLMEYEN ARAZİ KALMASIN
“Ekilmeyen alan kalmasın” düsturuyla yola çıktık. Buna ait de mülkiyet hakkıyla kullanım hakkını birbirinden ayıran bir mevzuatı milletvekillerimiz aracılığı ile Meclisimize sunacağız. Bakanlık olarak, 1 yıldan fazla bu üretimi yapmayanlara, mağdur olmasınlar diye kira bedeli ödeyerek bu alanların kazanılmasını sağlayacağız. Bu alanların boş kalmasına asla müsaade edemeyiz.
Desteklemelerin karmaşıklığı, vilayet ve ilçe müdürlüklerimizdeki ziraat, besin, su eserleri mühendislerimizi ve veteriner doktorlarımızı çok meşgul etmektedir. Bu niçinle bu teknik çalışanımız arzuladığımız seviyede çiftçilerin tarlasına, ahırına gidemiyorlar.
Biz şu an onun eksikliğini hissediyoruz. Bu benim Meclis’te milletvekilliği ve Tarım Orman ve Köyişleri Komitesi Başkanlığı dönemimden kalan bir hasretim. Bir meslek insanı olarak bizim meslektaşlarımızın, üreticimizin çabucak yanı başında olmasını, onlara tabiri yerindeyse her dakika, her saniye yardımcı olmalarını yürekten istiyoruz. Bunu başardığımız gün, tarımımız bir tık üste taşınmış olacak.
Türkiye’nin kendi coğrafyası dikkate alınarak bunların artırılması gerekir. Biz kendimizi Almanya yahut Kuzey Avrupa ülkeleriyle mukayese edemeyiz. O ülkelerin aldığı yağışlar ve sahip olduğu ekolojik varlıklarla kendimizinkileri bir tutamayız.
Bu coğrafya küçükbaşın coğrafyasıdır. Biz küçükbaşı öne çıkarmalı ve yaygınlaşmasını sağlamalıyız. Çabamız bu taraftadır. Büyükbaşı desteklerken, küçükbaşın dezavantajlı hale gelmesini önlemeyi ve ikisi içinde istikrar sağlamayı amaçlıyoruz. Üstelik global ısınma ve iklim değişikliği niçiniyle dünya karbon ayak izini de dikkate alarak büyükbaş hayvancılığı yerine küçükbaş üzerinde ağırlaşmaktadır. İnşallah kısa müddette ülkemizde gerek bitkisel, gerekse hayvansal üretim faaliyetlerinde kontratlı üretimi bir mevzuata kavuşturacağız. Bu bizim Tarım Kanunumuzun 13. hususunda aslında atıfta bulunulan bir konudur.
Burada birtakım takviyeleri bu cins kontratlı üretimi yapanlara bir ölçü daha yüksek tutup kontratlı üretimi cazip hale getirme dileğindeyiz. tekrar söz ediyorum, bu bizim için şayet olmazsa olmaz bir kuraldır.
Unutmayalım ki kontratlı üretim hem de da ülkemizin gereksinimi olan mamüllerin gereksinim ölçüsü kadar üretilmesine imkan sağlayacak ve arz fazlası eser üretilmemiş olacaktır.
DESTEKLERİ SADELEŞTİRİYORUZ
Bakanlık olarak hala 65 kalem esere takviye veriyoruz. çok karmaşık, benim bile zorlandığım bir mevzuat var. Biz buraları da sadeleştireceğiz. Kolay ve anlaşılabilir hale dönüştüreceğiz.
Tarım Kanunu’nun 19. hususu mucibince, üreticinin pazarda görmek istediği fiyatın altında bir pazar fiyatı oluşur ise ortadaki fark ne ise biz bunu ödemeyi taahhüt ediyoruz. Bunun üzerinden stratejik eserlerle ilgili fark ödemesini gerçekleştireceğiz, 2023’te başlayacak. çabucak hemen belirlemediğimiz bir pilot kentimizde başlayacak. Bütün stratejik eserlere bunları uygulayacağız.
TARIMDA SİGORTA
Tarımda sigorta, kıymet verdiğimiz bir öbür alandır. 2006 yılında hayata geçirdiğimiz Devlet Dayanaklı Tarım Sigortaları uygulaması tarım dalında bir milattır.
Atatürk vaktinde çalışması başlatılan fakat gerçekleştirilemeyen bu uygulamayla Türk çiftçisinin 65 yıllık düşünü gerçeğe dönüştürdük. bu biçimdelikle üreticilerimiz sahipsiz ve çaresiz kalmaktan kurtuldu.
beraberinde bu kıymetli bir güvenlik ve motivasyon kaynağı olmuştur.
Üreticimizin akıl ve alın terinin karşılığını alması yolunda Gelir Muhafaza Sigortası uygulamasını hayata geçirdik.
Gelir Muhafaza Sigortası’nda hedef, üretici gelirini istikrara kavuşturarak üretimde sürdürülebilirliği sağlamaktır.
Gelir Muhafaza Sigortası, pilot proje olarak 2021 üretim döneminde; Konya’nın Cihanbeyli, Kadınhanı ve Karatay ilçelerinde buğday üreten çiftçiler için uygulanmaya başlamıştır. 2022 üretim döneminde Konya’nın tamamında, 2023 üretim döneminde ise tüm Türkiye’de uygulanacaktır.
SU ESERLERİ POLİTİKAMIZ
Bakanlığımızın su eserleri siyasetlerinin ana maksadı; deniz ve iç sularımızdaki su eserleri kaynaklarını koruyarak sürdürülebilir işletilmesini sağlamaktır. Artık şunu epey düzgün biliyoruz: Doğal kaynaklar sonsuz değildir. Bu kaynaklar, gelecek jenerasyonlara aktaracağımız birer emanettir.
Dünyada, avcılık yoluyla elde edilen su mamüllerinde hudut noktasına ulaşılmıştır. Kabul goren yaklaşım ise avcılık yoluyla üretimi artırmaktan çok, sabit bir seyirde devamlılığını sağlamaktır.
Bu niçinle de, su eserleri avcılığında dünya genelinde sıkı muhafaza önlemleri getirilmekte ve uygulanmaktadır.
Hükümet ve Bakanlık olarak biz de politikalarımızı buna nazaran belirliyor ve uyguluyoruz. Su eserleri avcılığı ve yetiştiriciliğiyle ilgili bu uygulamaların ve verilen takviyelerin olumlu tesir ve yansımalarını görüyoruz. Bundan da memnunluk duyuyoruz.
Denizlerimizde 550, iç sularımızda 380’e yakın balık çeşidi yaşamakta ve bunlardan 100’ünün ticari avcılığı yapılmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın üç yıl evvel su eserleri avcılık dönem açılında vermiş olduğu muştuyla 49 yıl ortadan daha sonra güncellenen Su Eserleri Kanunu, su eserleri çeşitlerimizin korunması ve sürdürülebilir olarak işletilmesi açısından bir milattır. Kanun değişikliği vasıtasıyla balıkçılık idaremiz daha faal hale getirilmiştir.
Helalinden ekmeğini kazanan dürüst balıkçılarımızın haklarını korumak ismine kıymetli bir adım atılmıştır. Yapılan bu uygulamaların olumlu tesirlerini Kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği birinci yıldan itibaren görmeye başladık.
20 yıl ortadan daha sonra birinci defa uskumru, orkinos ve kılıç Marmara’da görülmeye hatta av vermeye başlamıştır.
ÇİFTÇİMİZE GÜVENİYORUZ
Bize emanet edilen Cumhuriyetimizi, 20 yıl ortasında getirmiş olduğumuz noktadan epeyce daha ileriye taşıyacak bir müddetcin ortasındayız. Kendimize olduğu kadar, bu noktada çiftçimize, yetiştiricilerimize ve girişimcilerimize güveniyoruz. Lafla değil, yaptığımız icraatlarla Türkiye’yi daima bir arada 21. yüzyılın hayli daha parlayan yıldızı ve global oyuncusu haline getireceğimize yürekten inanıyorum.