Kadın-erkek eşitliği ne zaman sağlandı ?

Ilham

New member
Kadın-Erkek Eşitliği Ne Zaman Sağlandı? Bilimsel Bir Merakın Peşinde

Merhaba dostlar,

Son zamanlarda kafamı kurcalayan bir soru var: “Kadın-erkek eşitliği gerçekten ne zaman sağlandı — ya da sağlandı mı?” Tarih kitaplarında, anayasada ya da toplumsal söylemlerde “eşitlik” kavramı sıkça geçiyor ama bilimsel açıdan baktığımızda bu iddia ne kadar gerçeğe yakın? Bu yazıda, bu konuyu sadece duygusal değil, aynı zamanda veriye ve bilimsel araştırmalara dayalı bir merakla irdelemek istedim. Hadi birlikte bakalım.

---

1. Eşitlik Ne Demek? Bilimsel ve Sosyolojik Bir Tanım

Kadın-erkek eşitliği dendiğinde genellikle “fırsat eşitliği” ve “hak eşitliği” kavramları akla gelir. Ancak bilimsel olarak eşitlik, sadece aynı haklara sahip olmak değil; aynı koşullar altında aynı potansiyeli gösterebilme imkânına sahip olmaktır.

Psikoloji ve sosyoloji literatüründe bu durum, “yapısal eşitsizlik” ve “algısal eşitsizlik” olarak ikiye ayrılır. Yapısal eşitsizlik, ekonomik ve hukuki farklılıklardan kaynaklanır; algısal eşitsizlik ise toplumun cinsiyetlere atfettiği rollerden.

Peki bu iki düzeyde eşitlik ne kadar sağlanabildi?

---

2. Ekonomik Veriler: Rakamlar Gerçeği Söylüyor

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2024 Küresel Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre, dünya genelinde kadınlar ile erkekler arasındaki ekonomik fırsat farkı hâlâ yüzde 40 seviyesinde. Yani, kadınlar erkeklerle aynı işi yaptığında dahi ortalama %16-20 daha az kazanıyor.

Üstelik “eşitlik” oranı bu hızla giderse, ekonomik anlamda tam eşitliğin sağlanması için yaklaşık 130 yıl daha gerekiyor. Bu veriler, konunun hâlâ “tarihsel” değil, “devam eden” bir süreç olduğunu gösteriyor.

Kadınların STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) alanlarındaki temsil oranı da dikkat çekici. OECD verilerine göre bu alanlarda çalışanların yalnızca %28’i kadın. Bu durum, toplumsal cinsiyet rollerinin kariyer seçimleri üzerindeki etkisini açıkça gösteriyor.

---

3. Sosyal Psikoloji Perspektifi: Eşitlik Algısı ve Empati Faktörü

Sosyal psikoloji araştırmaları, eşitliğin sadece bir yasa meselesi değil, aynı zamanda bir algı ve empati meselesi olduğunu ortaya koyuyor. Harvard Üniversitesi’nden yapılan bir çalışmada, insanların cinsiyet eşitliğine dair düşüncelerinin büyük ölçüde “yakın çevre deneyimleri” tarafından şekillendiği saptanmış.

Kadınlar genellikle “empatik farkındalık” üzerinden konuya yaklaşırken, erkekler “rasyonel veriler” üzerinden değerlendirme eğiliminde. Yani, kadınlar bu konuyu insan hikâyeleri ve sosyal etkilerle ilişkilendirirken, erkekler daha çok istatistiksel eşitsizliklere odaklanıyor.

Bu fark aslında tartışmayı zenginleştiriyor. Çünkü bir taraf “nasıl hissettirdiğini” anlatırken, diğer taraf “neden sürdüğünü” çözümlemeye çalışıyor.

---

4. Tarihsel Dönüm Noktaları: Eşitlik Yasalarla mı Başladı?

Kadınların oy hakkı, birçok ülkede 20. yüzyılın ilk yarısında tanındı. Türkiye’de bu hak 1934 yılında verildi. Ancak oy kullanmak, sosyal eşitlik anlamına gelmiyor.

Sosyolog Sylvia Walby’nin çalışmalarında, eşitliğin yasalarla değil, toplumsal normların dönüşümüyle gerçek anlamda sağlanabileceği vurgulanıyor. Örneğin; bir ülkede kadınlar yasal olarak çalışabilir ama “çocuğu kim büyütecek?” sorusu hâlâ sadece kadına yöneliyorsa, eşitlik yüzeysel kalıyor.

Bugün hâlâ kadınların ev içi iş yükü, erkeklere göre ortalama 3 kat daha fazla. Bu da toplumsal eşitliğin, ekonomik kazanımlardan çok daha yavaş ilerlediğini gösteriyor.

---

5. Nörobilim Ne Diyor? Cinsiyet Farkları ve Biyolojik Gerçekler

Nörobilim, cinsiyet farklılıklarını açıklamak için uzun süredir kullanılıyor. Ancak modern araştırmalar, bu farkların düşündüğümüz kadar “keskin” olmadığını söylüyor.

2015 yılında Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, “kadın beyni” ve “erkek beyni” gibi net kategoriler yok. Aksine, her bireyin beyni bu iki uç arasında bir mozaiğe benziyor.

Bu da demek oluyor ki: Farklılıklarımız biyolojik olmaktan çok, kültürel koşullanmalarla şekilleniyor. Kadınlar ve erkekler arasındaki bilişsel farklar, yetiştirilme tarzı ve sosyal beklentilerle güçleniyor.

---

6. Eğitim, Bilim ve Eşitliğin Geleceği

Kadınların eğitim alanındaki temsiliyetinde büyük ilerlemeler var. UNESCO verilerine göre dünya genelinde üniversite mezunlarının %52’si artık kadın. Ancak bu oran yöneticilik pozisyonlarında %30’a düşüyor.

Yani kadınlar eğitimde eşitliği yakaladı, ama liderlikte değil. Bu farkın kapanması için son yıllarda “mentorluk programları”, “eşit ücret politikaları” ve “esnek çalışma modelleri” gibi adımlar atılıyor.

Bilim dünyası ise ilginç bir trend gösteriyor: Kadın araştırmacıların oranı artıyor, ancak makale atıf sayılarında hâlâ erkeklerin gerisinde kalıyor. Bu da bilimsel eşitliğin sadece sayısal değil, aynı zamanda tanınırlıkla da ilgili olduğunu ortaya koyuyor.

---

7. Erkek Bakışıyla Eşitlik: Veriye ve Adalete Odaklı Bir Tutum

Birçok erkek, eşitlik kavramını “adil fırsat paylaşımı” olarak görüyor. Yani herkes aynı yarışa aynı çizgiden başlamalı. Fakat modern erkeklik araştırmaları, bu bakışın tek başına yeterli olmadığını vurguluyor.

Çünkü kadınlar yüzyıllar boyunca o yarışa sonradan davet edildi. Dolayısıyla “eşit başlama noktası” sağlamak, “adil sonuçlar” üretmeyebilir.

Bu noktada erkeklerin analitik ve veri odaklı bakışını, kadınların empati merkezli yaklaşımıyla buluşturmak, daha bütüncül bir çözüm sunuyor.

---

8. Kadın Bakışıyla Eşitlik: Duygusal Zeka ve Toplumsal Dönüşüm

Kadınların eşitlik konusundaki yaklaşımı genellikle sosyal adalet, bakım emeği, duygusal yük ve kültürel görünürlük üzerine odaklanıyor.

Empatiye dayalı bu yaklaşım, toplumsal ilişkilerin kalitesini artırmayı hedefliyor. Çünkü eşitlik, sadece ekonomik veya yasal değil, aynı zamanda insani bir mesele.

Kadınların bu sosyal duyarlılığı, erkeklerin sistematik analiz yeteneğiyle birleştiğinde, hem bireysel hem toplumsal düzeyde daha dengeli bir eşitlik anlayışı ortaya çıkıyor.

---

9. Sonuç: Eşitlik Bir Tarih Değil, Süreçtir

Bilimsel açıdan baktığımızda, “kadın-erkek eşitliği ne zaman sağlandı?” sorusunun cevabı basit: Henüz sağlanmadı. Ama her on yıl, o hedefe biraz daha yaklaşıyoruz.

Eşitlik, bir gün “tamamlandı” denilecek bir olay değil; sürekli yeniden tanımlanan, tartışılan ve inşa edilen bir süreç.

---

Peki Siz Ne Düşünüyorsunuz?

Sizce eşitlik, rakamlarla mı ölçülmeli yoksa duygularla mı hissedilmeli?

Erkeklerin empatiyi, kadınların da veriyi merkeze alması bu süreci hızlandırabilir mi?

Yoksa insanlık, eşitliği ararken doğası gereği hep bir adım geriden mi gelecek?

Gelin, bu tartışmayı birlikte derinleştirelim.