Eski Türkçede umut ne demek ?

Sevval

New member
Eski Türkçede Umut Ne Demekti? – Bir Kelimenin Kalbindeki Asırların Yankısı

Selam dostlar,

Bugün sizlerle, kalbime en çok dokunan kelimelerden birinin izini sürmek istiyorum: umut.

Hani insanın içinde bir yerlerde hep kıvılcım gibi yanan, bazen küle dönen, bazen yangına dönüşen o his var ya… İşte onun eski Türkçedeki karşılığı, aslında bugün bildiğimiz “umut”tan çok daha geniş, derin ve hatta savaşçı bir anlam taşıyordu. Bu sadece bir kelimenin tarihi değil; aynı zamanda bir halkın, bir kültürün, bir direniş biçiminin hikâyesi.

“Umut” Değil, “Ümit” de Değil — Eski Türkçede “Umıd”, “Ümüt” ve “Körüŋü”

Eski Türkçede “umut” kavramının bugünkü haliyle birebir karşılığı yoktu. Orhun Yazıtları’nda “umut etmek” anlamında kullanılan belirgin bir kelime bulamayız; çünkü o dönemin insanı, geleceğe dair hislerini bugünkü gibi bireysel duygularla değil, kolektif kader ve kut inancı üzerinden anlatırdı.

Ama bazı kelimeler bize ipuçları verir:

- “Umıd” veya “Ümüt”, sonraki dönemlerde Arapça “ümid” kelimesinden türeyerek dilimize yerleşti. Ancak kök itibarıyla “um-” fiilinin Eski Türkçedeki “ummak” (beklemek, dilemek, olmasını arzulamak) köküyle bağı vardır.

- Daha eski bir iz olarak “körüŋü” veya “körügmek” kelimeleri, “görmek, sezmek, geleceğe dair işaret almak” anlamında kullanılırdı. Yani eski Türkler için umut, bir duygudan çok bir sezgi, bir görme biçimiydi.

Bir savaşçı, savaşa giderken “körügüm iyi” derdi. Yani “içimde iyi bir sezgi var, sonucu hayırlı hissediyorum.” İşte bu, bugünkü “içimde bir umut var” demenin atasıydı.

Umut: Duygu Değil, Strateji

Eski Türk kültüründe “umut” modern insanın anladığı gibi duygusal bir beklenti değil, akıl ve sezginin birlikte işlediği bir stratejiydi.

Bir erkek, yani savaşçı bakış açısıyla baktığımızda, umut “kut” ile doğrudan ilişkiliydi. Kut, Tanrı tarafından bir kişiye verilen talih, güç ya da kader yönüydü. Savaş öncesi umut, kut’un hala kişide olup olmadığını anlamanın yolu sayılırdı.

Bu bakışta umut; “beklemek” değil, “hazırlanmak” demekti.

Kısacası, Eski Türk’ün umudu pasif değil, stratejik bir hareketsizlikti. Bir bekleyiş değil, doğru zamanı sezme sanatıydı.

Murat adlı bir forumdaş şöyle dese yeridir:

> “O zaman umut, planla sezginin evliliğiymiş. Ne kadar ilginç — biz bugün umudu sadece his zannediyoruz.”

Haklı olurdu. Çünkü o çağlarda umut, akılla hissin ortasında duran bir güçtü.

Kadınların Umudu: Anayurt ve Süreklilik

Erkeklerin umut anlayışı savaş ve stratejiyle şekillenirken, kadınların umudu daha derinden, daha empatik bir bağla yoğrulmuştu.

Eski Türk kültüründe kadın, sadece anne değil, aynı zamanda “toprak”ın temsilcisiydi. Toprak, bereketin ve yaşamın kaynağıydı. Bu nedenle kadınların umudu, hayatın yeniden doğmasına duyulan inançtı.

Bir kadın için umut, “dönüş” demekti. Gidenin geri gelmesi, doğanın tekrar yeşermesi, kışın ardından baharın gelişi... Kadın, umudu geleceğe değil, döngüye bağlardı.

Yani erkek “nasıl kazanırız” diye düşünürken, kadın “nasıl devam ederiz” diye düşünüyordu.

Bugün bile fark etmeden bu kültürel mirası taşıyoruz:

Bir erkek umut ederken plan yapıyor, bir kadın umut ederken dua ediyor. İkisi de aynı şeyi istiyor aslında — yaşamın devamını.

Umut Bir Dil Meselesi Değil, Bir Dünya Görüşü

Şunu sormak istiyorum size forumdaşlar:

Biz “umut” kelimesini bugünkü haliyle Arapça “ümid”den almış olsak da, acaba onun ruhu hâlâ Orhun’un taşlarında mı gizli?

Çünkü “ummak” fiilinin özünde bir eylemsizlik değil, beklenen şeye hazırlanma hali var.

Modern dünyada umut çoğu zaman bir kaçış; eski Türk’te ise hazırlıktı.

Belki bu yüzden atalarımız “yıkılmadık, çünkü umduk” demediler; “yıkılmadık, çünkü kutumuz vardı” dediler.

Umut ve Gelecek: Dijital Çağda Eski Bir Duygu

Bugün umut, bazen bir hashtag, bazen bir kampanya sloganı. Ama Eski Türk’ün umudu kişisel değil, toplumsaldı.

Bir toplulukta herkesin “körügü iyi” olduğunda, o topluluk savaş kazanır, göç eder, yeni bir yurt kurardı.

Bugün bizdeyse umut çoğu zaman bireysel bir konfor alanına dönüştü:

“Umut ediyorum ama elimden bir şey gelmiyor.”

Belki de bu yüzden eski Türklerin umudu bize hâlâ çok uzak: Onların umudu bir eylem çağrısıydı.

“Umut etmek = Hazırlanmak”

“Umut etmek = Korkmamak”

“Umut etmek = Kaderine ortak olmak.”

Umut, Toplumsal Bağların Görünmez Harcıydı

Kadınların bakışıyla yeniden düşünelim: Eski Türk topluluklarında kadınlar obanın ruhunu taşırdı.

Bir kış akşamında, ateş başında çocuklara destan anlatan bir kadının sesi, aslında bir umut aktarımıydı.

Geleceğe dair güveni, söze döküyordu.

Yani umut, sadece savaşçının kalbinde değil, annenin ninnisinde, ozanın dizelerinde, halkın hikâyesindeydi.

Ve belki de bu yüzden “ummak” fiili, yalnız bir beklenti değil, bir inşa anlamı da taşırdı.

Umut, birlikte yaşamanın enerjisiydi.

Bugün İçin Bir Ders: Umut Yeniden Eylem Olmalı

Modern çağda umut, reklamlara, sosyal medya paylaşımlarına, politik söylemlere sıkıştı. Ama Eski Türk’ün umudu, sadece konuşulmaz, yaşanırdı.

O yüzden soruyorum size:

> Umut etmek mi istiyoruz, yoksa umutluymuş gibi görünmek mi?

Bir erkek gibi düşünen akıl der ki: “Umut planla başlar.”

Bir kadın gibi hisseden yürek der ki: “Umut, birbirimize dokunmakla büyür.”

O zaman belki de en doğru cevap şu:

Umut, aklın planını kalbin sıcaklığıyla birleştiren tek insani mucizedir.

Sonuç: Umut, Eski Türk’ün Yüreğinde Hâlâ Yaşıyor

Evet, Eski Türkçede “umut” kelimesi bugünkü haliyle yoktu. Ama onun anlamı, yaşam biçimlerinde, destanlarında, inançlarında derin bir şekilde vardı.

Umut, onların dünyasında bir sezgi, bir strateji, bir bağlılık ve bir hazırlık haliydi.

Bizim dünyamızda ise hâlâ o kökten besleniyor: “ummak.”

Belki de hepimizin yapması gereken şey, modern dünyanın yorgun “umut”unu bırakıp, eski Türk’ün “ummak” eylemine dönmek.

Yani sadece beklemek değil, hazırlanmak.

Yalnız umut etmek değil, birlikte ummak.

Peki siz ne dersiniz forumdaşlar?

Eski Türk’ün umudu bize hâlâ bir şey öğretebilir mi, yoksa onu da modernliğin aceleci rüzgârına mı bıraktık?

Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Çünkü belki de umut, tam da burada — birlikte düşünürken yeniden doğar.